16 Ocak 2011 Pazar

bir doğu masalı


Bir doğu masalı bu
mumlar, yaldızlar, çöller
periler cinler ve devler
amber tonları, parlak maviler,
kırmızılar, turuncular ve tarçın sarıları
türlü türlü misk kokuları

Dağlar ve yollar, uzak diyarlar,
Ve aşk ve hasret, tutku ve mutlu sonlar


Kaç yüz yıl olmuştur bilinmez


Asır gelir anlatana



bir varmış bir yokmuş derler
yazın ortasıymış,


bir dağın başıymış


mevsimlerden yazmış,



dolunaylı bir geceymiş



uykulu mahmur bir gölün kıyısıymış



şenlik eylermiş seyyahlar



iki sevdalıyı almış koymuş yanyana bu tezgah

yıllar sonra karşılaşmaktan memnun, titrek,


akılları birbirinde, gözleri başka yerdeymiş
sonra birden
dolunay uzanıp öpüvermiş gölün yüzünü

iki el bulmuş birbirini karanlıkta

Yerini bilir tanır gibi,

eliyle koymuş da bıraktığı yerde bulmuş gibi

Uzaklardan bir kıyamettir kopmuş

periler çalgı çalmış,

cinler oynamış


orada, alacakaranlıkta

uyuyan gölün kıyısında bir masal başlamış


bir yanlarında gri tonlarda fısıltılı ağaçlar
toprak yolda adımları mırıldar da mırıldarmış
ve diğer yan dev yuvarlak kayalar,

sessiz sıcak çillilermiş, sorsan herşeyi bilirlermiş
zamanı törpü diye sırtlarına sürmüşler de
o yüzden herşeyden ağırlarmış

ve herşeye ışık tutan


elmas gibi bir dolunaymış

göl, ha uyudu ha uyuyacakmış
bu ışıltılar belki de son kımıltılarıymış,
hele dolunayı bir yolcu etsinmiş
gümüşten kipriklerini kırpmayı bırakır
karanlık uykusuna sessizce dalıverirmiş
Yıldızlardan başka kimse iyi geceler demezmiş

Böyle başlarmış iki sevdalının masalı

Çok sürmez gölün mahmur sessizliği
Kurumaya yüz tutar yeşeren sevgileri
Lakin alın teri ile sulanır Babil'in bahçeleri
Ve ardından
Daha evvel söylenmemiş bir masal
Küllerinden doğan simurg olurlarmış her sabah
Her sabah bir dağın daha ardına koşar
koştukça ardlarında nice geçilmiş sarp yollar bırakırlar
Ve her gün batımında bir yeni hazineye sarılır uyurlarmış


Amber renkli mevsimlerde
Mercan kırmızısı düşler içinde
Rakkas olur, gün olur, gece olur
sarılır sarmaş olur
her gün yeniden ve yeniden
sevdaya tutuşurlarmış

Gün gelmiş uzaklar almış birini
elleriyle büyüttükleri bahçeyi tek başına bekler olmuş diğeri
Umutla severmiş her yeşil yağrağı her yeşil teli
her gece her sabah
Ateşi beslermiş Zerdüştler gibi
Düşler içinde dağların arkasını görür gibi dalar da gözleri
Beklerlermiş, sabırla birbirlerini
Kuşlar uçurur, sevda fısıldarlarmış

Günler haftalar aylar boyu
Her sabah küllerinden doğar
her akşam yanarak uyurlarmış
Bir sihirli ay imiş
bir mahmur gölmüş onları buluşturan
aşkları büyümüş, her türlü mesafeyi aşan
emekle yeşeren Babil'in bahçeleri gibi
inançla yanan Zerdüşt'ün ateşi gibi
Bir doğu masalıdır bu
Işıklı, simli, allı morlu perili
Sonu olmayan
Yana yana her güne yine doğuluyorsa,
Simurg'u uzaklarda aratmayan...

Gökten 3 elma düşmemiş, uçup gökyüzüne çıkılıp 3 elma yenmiş inilmiş...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...