Bir doğu masalı bu
mumlar, yaldızlar, çöller
periler cinler ve devler
amber tonları, parlak maviler,
kırmızılar, turuncular ve tarçın sarıları
türlü türlü misk kokuları
Dağlar ve yollar, uzak diyarlar,
Ve aşk ve hasret, tutku ve mutlu sonlar
mumlar, yaldızlar, çöller
periler cinler ve devler
amber tonları, parlak maviler,
kırmızılar, turuncular ve tarçın sarıları
türlü türlü misk kokuları
Dağlar ve yollar, uzak diyarlar,
Ve aşk ve hasret, tutku ve mutlu sonlar
Kaç yüz yıl olmuştur bilinmez
Asır gelir anlatana
bir varmış bir yokmuş derler
yazın ortasıymış,
bir dağın başıymış
mevsimlerden yazmış,
dolunaylı bir geceymiş
uykulu mahmur bir gölün kıyısıymış
şenlik eylermiş seyyahlar
iki sevdalıyı almış koymuş yanyana bu tezgah
yıllar sonra karşılaşmaktan memnun, titrek,
akılları birbirinde, gözleri başka yerdeymiş
sonra birden
dolunay uzanıp öpüvermiş gölün yüzünü
iki el bulmuş birbirini karanlıkta
Yerini bilir tanır gibi,
eliyle koymuş da bıraktığı yerde bulmuş gibi
Uzaklardan bir kıyamettir kopmuş
periler çalgı çalmış,
cinler oynamış
orada, alacakaranlıkta
uyuyan gölün kıyısında bir masal başlamış
bir yanlarında gri tonlarda fısıltılı ağaçlar
toprak yolda adımları mırıldar da mırıldarmış
ve diğer yan dev yuvarlak kayalar,
sessiz sıcak çillilermiş, sorsan herşeyi bilirlermiş
zamanı törpü diye sırtlarına sürmüşler de
o yüzden herşeyden ağırlarmış
akılları birbirinde, gözleri başka yerdeymiş
sonra birden
dolunay uzanıp öpüvermiş gölün yüzünü
iki el bulmuş birbirini karanlıkta
Yerini bilir tanır gibi,
eliyle koymuş da bıraktığı yerde bulmuş gibi
Uzaklardan bir kıyamettir kopmuş
periler çalgı çalmış,
cinler oynamış
orada, alacakaranlıkta
uyuyan gölün kıyısında bir masal başlamış
bir yanlarında gri tonlarda fısıltılı ağaçlar
toprak yolda adımları mırıldar da mırıldarmış
ve diğer yan dev yuvarlak kayalar,
sessiz sıcak çillilermiş, sorsan herşeyi bilirlermiş
zamanı törpü diye sırtlarına sürmüşler de
o yüzden herşeyden ağırlarmış
ve herşeye ışık tutan
elmas gibi bir dolunaymış
göl, ha uyudu ha uyuyacakmış
bu ışıltılar belki de son kımıltılarıymış,
hele dolunayı bir yolcu etsinmiş
gümüşten kipriklerini kırpmayı bırakır
karanlık uykusuna sessizce dalıverirmiş
Yıldızlardan başka kimse iyi geceler demezmiş
Böyle başlarmış iki sevdalının masalı
Çok sürmez gölün mahmur sessizliği
Kurumaya yüz tutar yeşeren sevgileri
Lakin alın teri ile sulanır Babil'in bahçeleri
Ve ardından
Daha evvel söylenmemiş bir masal
Küllerinden doğan simurg olurlarmış her sabah
Her sabah bir dağın daha ardına koşar
koştukça ardlarında nice geçilmiş sarp yollar bırakırlar
Ve her gün batımında bir yeni hazineye sarılır uyurlarmış
Amber renkli mevsimlerde
Mercan kırmızısı düşler içinde
Rakkas olur, gün olur, gece olur
sarılır sarmaş olur
her gün yeniden ve yeniden
sevdaya tutuşurlarmış
Gün gelmiş uzaklar almış birini
elleriyle büyüttükleri bahçeyi tek başına bekler olmuş diğeri
Umutla severmiş her yeşil yağrağı her yeşil teli
her gece her sabah
Ateşi beslermiş Zerdüştler gibi
Düşler içinde dağların arkasını görür gibi dalar da gözleri
Beklerlermiş, sabırla birbirlerini
Kuşlar uçurur, sevda fısıldarlarmış
Günler haftalar aylar boyu
Her sabah küllerinden doğar
her akşam yanarak uyurlarmış
Bir sihirli ay imiş
bir mahmur gölmüş onları buluşturan
aşkları büyümüş, her türlü mesafeyi aşan
emekle yeşeren Babil'in bahçeleri gibi
inançla yanan Zerdüşt'ün ateşi gibi
Bir doğu masalıdır bu
Işıklı, simli, allı morlu perili
Sonu olmayan
Yana yana her güne yine doğuluyorsa,
Simurg'u uzaklarda aratmayan...
Gökten 3 elma düşmemiş, uçup gökyüzüne çıkılıp 3 elma yenmiş inilmiş...
inançla yanan Zerdüşt'ün ateşi gibi
Bir doğu masalıdır bu
Işıklı, simli, allı morlu perili
Sonu olmayan
Yana yana her güne yine doğuluyorsa,
Simurg'u uzaklarda aratmayan...
Gökten 3 elma düşmemiş, uçup gökyüzüne çıkılıp 3 elma yenmiş inilmiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder