6 Temmuz 2012 Cuma

eyvah popom büyüdü!


"Bebek beklemek" ne güzzel bir cümle, ne heyecanlı, ne umutlu, ne dolu... Düşündükçe mutlu olmamak, her gün daha çok şişen karnınızı okşamamak, gidip  minik kıyafetleri sevip tekrar tekrar katlamamak elde değil. Her yerde bebek görmek, sokaklardaki çocuklara dikkatle bakmak, yaşlarını tahmin etmece oynamak, annelerine sempati duymak. Demek 1 yaşına geldiğinde bu kadar olacak diye sevinmek. Komik minik kıyafetlere baktıkça evcilik oynanan, oyuncaklar giydirip yedirilen,  bakılan uyutulan günlere geri dönmek ve o zamandan kız çocuklarının iç güdüsel olarak hazırlanış evresini, kavramak. Motorcu hatun konseptinden "evinin gadını cocuhlarının anası" konseptine mutlulukla yumuşak iniş yapmak... Hepsi de pek güzel.

Ancak ben mutluluğun resmini yapamam ki Abidin! Bir kaç gerçek daha var söylemeden edemem... Görünen odur ki bebek beklemenin "beklemek" tarafının güzelliği daha çok şanslı babanın payına,  "bebek" ile gelen sosyal değişim ve hayatla mücadele endişeleri de babadan ziyade ağırlıkla anne adayının payına düşüyor. Doğuma gidene kadar oluşan hormonal ve psikolojik değişimleri, hatta doğum stresini saymıyorum, zaten bunları "hepimiz doğurduk ne olacak" mantığı ile  bol miktarda hafife alan duyarsız varken, anne adayı da bu etkileri canı yanmadıkça görmemeyi, göstermemeyi yeğliyor, taş basıp oturuyor, böylesi herkesin de pek işine geliyor. Yani bir kere daha anladım ki insan aslında nazı geçene ağlıyor, birine canınız yandığında mızıklanmamayı seçmeniz o kişiye yakınlığınız ile ters orantılı gidiyor. Bilmeyen yoktu yineledim.

Geriye mızmızlanmanız için kalıyor cephedeki değişimler, vay varisim patladı, eyvah popom bağımsız cumhuriyet oldu, ellerim at nalına döndü, bu göğüsler benim mi allahım, ayaklarıma sorsan insan değil hobbit ırkındanım, netekim katana artık gemi türü olmaktan çoktan çıktı, o dediğin bizzat benim... Aslında ne şişkoluk endişesi, ne çirkin kalıcam stresi, hepsi hikaye, kimin umurunda geçici estetik kaygılar, çok mu mutsuzsun, derdin bu olsun, biricik kocana yalvarırsın cerrahi denen bir şey var yatarsın masaya, olursun "bella", a canım!  Bu konuda gerçek şu ki aslında dillendirilemeyen korkular dillendirilebilenler üzerinde yapay bir biçimde patlak veriyor. Bu noktada poponun büyüklüğü, selilütlerin artışı, çatlak korkusu hakettiğinden fazla abartıyla ve sıklıkla gündeme geliyor. Asıl korkulan ise sadece içinde kalanın bilebileceği çember (the ring:)...   Çemberden kasıt alyans değil şekerim, evlenmeyle oluşup zamanla alışılan ancak çocuk haberi ile bu kez de daralmaya başlayan o meşhuuuur çember.  Hiç bir şey anne adayını hayatının iyi niyetli aile eşrafınca kuşatılması ve müdahaleye uğraması kadar korkutamıyor. Çocuğa odaklı, kendi hayatlarına renk katma amaçlı, yetişkin anne adayının duruşunu, bilincini hiçe sayan bana kalırsa bencil yaklaşım bebek bekleyen anneyi ister istemez haddinden fazla ürkütüyor. Bu stresler baba adayını doğrudan etkilemediği gibi farketmesini beklemek bile gökten UFO inmesini beklemek kadar saçma oluyor.  Erkek kısmının çemberi elbette daralmıyor,  en baştan beri bilinen ve beklenen sınırlar içerisinde keyifli anların ve çocuklu hayat hayallerinin tadını sonuna kadar çıkarıyor, aynı aile eşrafı tarafından müdahaleye uğrama ihtimali yok denecek kadar az, zaten sabah gidiyor akşam geliyor, yüzünde güller açan insanlarca kucaklanıyor ya da bunu bekleme hakkını fazlasıyla kendinde görüyor, şımartılıyor, kadın hafife alınırken, o bolca sakınılıyor... Zaten yükler, korkular, beklentiler altında üstelik sosyal hayatsız kalan kadın da köşesinde biraz boynu bükük kendi yalnızlığına doğru itiliyor. Zaten her ne oluyorsa aslında yine kadınlar arasında oluyor,  erkeklere söyleniriz ama bazen kadınlar da kadınları üstelik bilerek anlamak istemiyor.
Tüm bunlara alışkanlıklarınız da ekleniyor. 34 yaşına kadar kendi hayatınızı kendiniz kurmuşsanız, mücadelenizi tam bağımsız ve başarılı biçimde vermişseniz, istediğinizde ihtiyaç duyduğunuzda yalnız (ya da başbaşa)  kalabilme, kafa dinleme seçimini hep bir elinizde tutmuşsanız, siz istemedikçe kimse müdahale edememişse yaşanan şok ve çembere sığamama durumu da daha sert oluyor. Tam da bu noktada anne adayı, çevresi düşünceli olmak adına düşüncesizce sarılıp sarmalandıkça yalnızlaşan, doğal ortamında olamamanın verdiği yapaylıkla sonunda kendine bile yabancılaşan, kaçmayı düşleyen ama kaçamayan bir kadın olma yolunda yürüyüşüne başlıyor.  Ya da bu öngörünün gerçekliği ile korkuya kapılabiliyor ki bu da daha çok hata ve daha çok saçmalık demek oluyor. Oluşan kaos, sonunda herkesi bir kerede yutacak gibi büyüyebiliyor. Kimsecikler asıl sebebi anlamıyor, anlamak da önce ben diyen kimsenin işine gelmiyor, hatta tüm bunları yaşayıp deneyimlerini birer savaş nişanı gibi omuzlarında gururla taşıyanların bile pervasızlığı anne adayını anarşistliğe ve otoriteye karşı güç kullanmaya sevk edebiliyor. Poposu da sonsuza dek kocaman kalıyor... :)

Abartmış olabilirim, ya da belki de az bile söyledim anlayın işte mazeretim var hamileyim.

4 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bak sennn!
Sevgili Uçuşuk yeniden yazmaya başlamış ve üstelik neler de neler olmuş.
Efendim, evlilik de müstakbel meyvesi de hayırlı uğurlu olsun. :))
Ve de kolay gelsin, bunlar da geçiyor yahu! ;)

uçuşuk dedi ki...

geri döndüm evet, damarlarımdaki sıradan kanda geri dönecek gücü ve vakti ancak buldum... :) oh ya buralarda ferahlık varmış, yazı yazmanın antidepresan etkisini özlemişim... :)

bi de herkesi yerinde bulmak pek güzel...

Müge'nin Listesi dedi ki...

blogger annelerde gördüm bende beklerim...

en guzel gunlerın keyfını cıkarmaya bak
mugeninlistesi.blogspot.com

uçuşuk dedi ki...

teşekkür ederim memnunniyetle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...