20 Aralık 2010 Pazartesi

seyahat ya resulullah

oğlum Pati'nin tıpkısının aynısı: Çizmeli Kedi

Haftanın ilk gününün hemen akabinde son gününe girivermek, tanrım ne hoş, ne tatlı ne ballı bir şey. Her gün gitmek fikriyle dolsa, "yanıma ne alsam" en büyük dert olsa, hep gezsem hiç çalışmasam, ne güzel ne güzel olur... Seyahat ya resulullah, n'olur! Bu elbette sadece benim gibi yüce birine bahşedilen güzellik diyemeceğim, alt tarafı yazdan kalan 3 günlük izni, üstelik mecburen ve patron baskısıyla Aralık çıkmadan harcamak üzere aile yanına gideceğiz 5 günlüğüne. -Cez derken kalabalık değiliz, yaklaşık 1.5 kişi. Pati, ben ve Pati'nin eşyaları. Pati benim kedişim, oğluşum, bebeğim, şimdiye kadar pek bahsetmedim, bahsetmekle bitmeyecek kadar şahsına münhasır bir acayip kedi Pati. Kendisinden ayrıca bir gün uzun uzun bahsederim. Garibim her seyahatim öncesi açılan bavula atlar oturur, hatta bazen uyurdu, nihayet bavulun içinde olmasa da yanında geleceği bir yolculuk arifesi, gerçi bundan da memnun kalacağı konusunda da şüphelerim yoğun. Seyahatimizin hazırlıklarına cumartesi başladık, hem veteriner abisi, hem ben zafer kazanmıştık, uzun zamandır ertelenmiş aşıları sıkı bir savaş sonucu yaptık, tısladı, kükredi, saldırdı sonunda surat beş karış eve döndü. Benim mafya oğlum karizmanın bu kadar kolay çizilir olmasına çok içerledi, çok bozuldu.
"Mızıklanma o'lum bizi uçağa almasalardı daha mı iyi olurdu?"
Çarşamba kargalar uyanmadan havalanında yaşanacak maceralarımız da var. Yine surat iki yana şişecek bir karış olacak, bu sefer sinir yerine korkudan saçma sapan şeyler yapılacak. Xrayli kapılarda güvenlik tepemizde beklerken, kafesten çıkılmayacak, çıkılsa girilmeyecek, 1.meydan savaşı patlak verecek, bir yandan kapıda kuyruk olmuş bekleyenlere "nih hih" diye utançla gülümsemem gerekecek... Belki yolda kaka da yaparız, çiş de, yaparız derken lafın gelişi, ne haddime, ancak o yapar ben temizlerim, hem de ne temizleme, havalanı kadınlar tuvaletinde 2. meydan savaşı.
"Merhaba, ben karın tokluğuna, yok yok hepten bedavaya, hatta müşteriyi besleyen tuvalet bekçisi..."
Sen hiç insanların girip çıktığı kamusal bir tuvalalette, utanç içinde, lavabo tezgahı üzerinde, korkmuş, çırpınan, güçlü bir kediyi tutmaya çalışırken, diğer elinle kafesi yıkamayı, bunu yaparken çevreyi kirletmemeyi denedin mi? Senin alnından ter damlarken "ayyy çok şeker" diye elini uzatıp o hengamede hayvanı sevmeye çalışan hostesleri dövmemeyi başarabildin mi? Bu sahneye bir de uçak kaçıyor sendromunu ekle, ekledin mi, tamam şimdi panik ol... "Bana üstad de çekirge!" Neyseki benim terbiyeli oğlum bunu hiç istemeden sadece bir kerecik yaptı... Havaalanında kaybedilen zamanı kazanmak için elimde 7 kiloluk kafesle koşturmam da cabası... Neticede uçağa zor yetiştik, terimin soğuması ise ancak inişte tamamlandı...
Bu seyatimizde aynı şeyleri yapmayacak benim oğlum, değil mi? Hı?
.....
Cevap ver kedi...
....

Tam şu anda binbeşyüzelliikinci kere izlediğim "melekler şehri"nin son sahneleri başladı, buyrun istediğiniz yerden yakın... Ah be kızım sevdiğin askerdeyken, uzaktayken, göremez konuşamazken ve daha da uzun süre bu acıtan hisle yaşayacakken, özlemden kor olmuş yanarken böyle filmler izlemek senin neyine... Seyahat diyorduk yarım kaldı... Git uyu...

İyi geceler kendime, kedime, askerime...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...