25 Ocak 2011 Salı

benim saatim


zamanla aşık atan bir saatim var
çok büyük değil, sol yumruğum kadar
bir eli dünde biri yarında
açmış kollarını dolamış boynuma
gözü soluğumda, aklı sevdada
yıllara nispet bir saatim var
çok büyük değil, sol yumruğum kadar
zaman volta atıp dururken odamda,
O durmaz kuş olur uçar

22 Ocak 2011 Cumartesi

bekliyorum

Bu aralar ne yapıyorsun diyenlere: bekleyip duruyorum...

Erdim ey faniler, un, su, yumurta, bol şeker üstüne sabırla yoğruldum. Tez heykelim, efendime söyleyeyim omuzlarımdan itibaren büstüm, bilemediniz karyatitim falan dikile, kumaştan dikiverin canım işte, ne var!

Evet inanın kulaklarınıza hayatı elimin tersi ile şöyle sürükleyerek kenara itip, arkadaşlarımdan çok evimin duvarlarındaki boya çatlaklarını, bir takım toz topaklarını, banyodaki fayansları ve deli kedi Pati'yi görerek günlerimi geçiriyorum. Ben bu aralar sadece bekliyorum, öylece, sessizce, durup sindirerek, hatta içine bir nefeste çekip, ciğerlerini bekleyişle şişirip, kalbe oradan damarlara oradan da tırnak uçlarıma kadar göndererek, beklemek yiyip, beklemek içip, beklemek koklayıp, beklemek kokarak, beklemek giyerek, beklemek yürüyerek, beklemek konuşarak bekliyorum...

Otobüs beklemek gibi değil, durakta Ortaköy otobüsünü beklerken sıkılır insan, 5 dk geç kalsa 1 saat gibi olur, beklemediğin ne varsa gelir de, beklediğin otobüs yalan olur... Dakikalar geçtikçe daralgillerle akraba çıkılır... Benim bekleyiş otobüsten farklı, bi kere akbil gerekmiyor, yavaş çekimde yaşadığım ise doğrudur, ne dakikalar geçiyor ne gün ne hafta ne ay, burçlar da 13 oldu diyorlar, kesin bu aralar zamanlamalarda bir hata var, zaten ne kadar haşerat terslik var gelip bana konar... Yüz yıllarca beklemişim gibi ama bilmezsin beklenen Otoko ise beklemek bin yıl olsa bile beklenesi... Aynı durakta yağmurun altında belki soğukta sabahtan akşama aynı otobüsü bile bile beklemekten zevk almak gibi diyeceğim, anlamayacaksınız, ben de anlamadım... Bu acı tecrübenin de var işte bir güzel yanı, sonunda onu görmek var, koklamak var, öpmek var, bu bir çetrefilli yol ise atlatanı ve atlatamayanı tanımak var, her gidişin dönüşü var, belki bekleyişin bitiği gün başlayacak gerçek sınav... Mektuplar var ucu yanık, hey gidi heyhey, bugünlerde kaç kişi kadim zamanların mektup teknolojisinden haberdar, bu yaşlarda kolay bulunmayan hasretlik var işte, özlemden öleceğini sanmak var, ölmeyip sürünmek var, her anın kıymetini bilmek var, aşkı eline alıp uzun uzun bakıp tanımak var, zihninde onunla hayata devam ederken fiilde hala beklemek var... En ufak detayı bile defalarca hatırlayıp defalarca düşünmek var... Sevgiyi üçe beşe dörte ondörde katlayıp uçak yapıp mavilere salıp, sevgiliye selam diye uçurmak var...

Velhasılı kelam, durmayın siz de bekleyin canım... Uçupduran yerlerinize iyidir... ;)


not: "durmak" fiili ne ilginç değil mi? Ege'ye selam olsun... :)

16 Ocak 2011 Pazar

bir doğu masalı


Bir doğu masalı bu
mumlar, yaldızlar, çöller
periler cinler ve devler
amber tonları, parlak maviler,
kırmızılar, turuncular ve tarçın sarıları
türlü türlü misk kokuları

Dağlar ve yollar, uzak diyarlar,
Ve aşk ve hasret, tutku ve mutlu sonlar


Kaç yüz yıl olmuştur bilinmez


Asır gelir anlatana



bir varmış bir yokmuş derler
yazın ortasıymış,


bir dağın başıymış


mevsimlerden yazmış,



dolunaylı bir geceymiş



uykulu mahmur bir gölün kıyısıymış



şenlik eylermiş seyyahlar



iki sevdalıyı almış koymuş yanyana bu tezgah

yıllar sonra karşılaşmaktan memnun, titrek,


akılları birbirinde, gözleri başka yerdeymiş
sonra birden
dolunay uzanıp öpüvermiş gölün yüzünü

iki el bulmuş birbirini karanlıkta

Yerini bilir tanır gibi,

eliyle koymuş da bıraktığı yerde bulmuş gibi

Uzaklardan bir kıyamettir kopmuş

periler çalgı çalmış,

cinler oynamış


orada, alacakaranlıkta

uyuyan gölün kıyısında bir masal başlamış


bir yanlarında gri tonlarda fısıltılı ağaçlar
toprak yolda adımları mırıldar da mırıldarmış
ve diğer yan dev yuvarlak kayalar,

sessiz sıcak çillilermiş, sorsan herşeyi bilirlermiş
zamanı törpü diye sırtlarına sürmüşler de
o yüzden herşeyden ağırlarmış

ve herşeye ışık tutan


elmas gibi bir dolunaymış

göl, ha uyudu ha uyuyacakmış
bu ışıltılar belki de son kımıltılarıymış,
hele dolunayı bir yolcu etsinmiş
gümüşten kipriklerini kırpmayı bırakır
karanlık uykusuna sessizce dalıverirmiş
Yıldızlardan başka kimse iyi geceler demezmiş

Böyle başlarmış iki sevdalının masalı

Çok sürmez gölün mahmur sessizliği
Kurumaya yüz tutar yeşeren sevgileri
Lakin alın teri ile sulanır Babil'in bahçeleri
Ve ardından
Daha evvel söylenmemiş bir masal
Küllerinden doğan simurg olurlarmış her sabah
Her sabah bir dağın daha ardına koşar
koştukça ardlarında nice geçilmiş sarp yollar bırakırlar
Ve her gün batımında bir yeni hazineye sarılır uyurlarmış


Amber renkli mevsimlerde
Mercan kırmızısı düşler içinde
Rakkas olur, gün olur, gece olur
sarılır sarmaş olur
her gün yeniden ve yeniden
sevdaya tutuşurlarmış

Gün gelmiş uzaklar almış birini
elleriyle büyüttükleri bahçeyi tek başına bekler olmuş diğeri
Umutla severmiş her yeşil yağrağı her yeşil teli
her gece her sabah
Ateşi beslermiş Zerdüştler gibi
Düşler içinde dağların arkasını görür gibi dalar da gözleri
Beklerlermiş, sabırla birbirlerini
Kuşlar uçurur, sevda fısıldarlarmış

Günler haftalar aylar boyu
Her sabah küllerinden doğar
her akşam yanarak uyurlarmış
Bir sihirli ay imiş
bir mahmur gölmüş onları buluşturan
aşkları büyümüş, her türlü mesafeyi aşan
emekle yeşeren Babil'in bahçeleri gibi
inançla yanan Zerdüşt'ün ateşi gibi
Bir doğu masalıdır bu
Işıklı, simli, allı morlu perili
Sonu olmayan
Yana yana her güne yine doğuluyorsa,
Simurg'u uzaklarda aratmayan...

Gökten 3 elma düşmemiş, uçup gökyüzüne çıkılıp 3 elma yenmiş inilmiş...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Pervane şarkıları - 2



Söz müzik: Özdemir Erdoğan

PERVANE gibi sevin...

"Bana ellerini ver, hayat seni sevince güzel"

Pervane şarkıları - 1



Yüksek Sadakat şahsıma şarkı bestelemiş, eksik olmasınlar, iyi çocuklar, aferim...

pervanenin ateşi sensei susamuru sevgilim için:

"sen parla ben döneyim, aşkının etrafında
bir yanıp bir söneyim alaca karanlıkta"...

oh yea! ;)

11 Ocak 2011 Salı

terk edilmişler listeme +1: sigara



Google'ı açın bakın, sigara nasıl bırakılır üzerine kıyamet kadar yazı, masal, hikaye, efsane, teori, kanıt, foto, resim, anı vs... Sanırsın onları okuyan bi' irkilip silkeleniyor, kafasında 1000 wattlık ampul cızzzt edip, yanıp sönüp yanıyor, "hay bileydim" falan diyor insanlar, aynı anda da dizini tokatlıyor; şak şak!... Vallahi yalan, herkes ezbere biliyor onca literatürün hepsini... İnanmazsınız dörtte birini okumuşumdur diğer dörtte üç de okuduğum dörtte birin aynısıdır. Buna rağmen ben yazmasam olur mu, hayır, yoksa kambersiz düğüne, eşşeksiz semere, rakısız balığa ve kimbilir daha nelere benzer ...

Sigara denen şey ne güzel değil mi, "çak!" diye çakarsın çakmağı, yakarsın kırmızı kırmızı, daha güzeli biri yakıverir şımarırsın, böyle çekersin içine, ohhh, sonra göz süzerek üflersin dumanı "püfff", aman da aman, aynı anda insana bir karizma çöker tepeden doğru, ışık iner neredeyse, o derece, adam ya da kadın olursun, elleri kolları ahenkle hareket ettirmeye de bahane zaten, ha raks etmişsin ha sigara içmişsin, yalan demeyin çarpılırsınız, böylesiniz hepiniz, kendinizi iyi hissediyorsunuz, daha bir birşey oluyorsunuz, görmüyorum sanmayın, bi havalar, bi çeneyle tavanı gösterip yukarılara üflemeler, n'oluyorsunuz kuzum allasen... Siz ahenkle dalgalanırken yanınızda içmeyenler baston yutmuş gibi, ne kadar sıkıcı ne kadar hareketsizler değil mi? Yeni geçtim o yollardan şekerim, biliyorum da konuşuyorum, o bölgede her daim yol yapım çalışması var erkenden dönmeyenin tekeri patlar...

Evet anlatışımdan özlediğimi zannedebilirsiniz, ama canımı yakan sevgili gibi attım gitti, özlerim elbet ama hah işte yazıyorum buraya aşkımdan ölsem dönmem geri... Tüm o kendinizi iyi hissetiren sigara içme seromonisinden kral ve kraliçe olarak çıkarken ortaçağ fukaraları gibi leş kokuyorsunuz biliyor musunuz? Beni kurtaran yegane sebep işte o kokudur, belki de kesip atmamı kolaylaştıran sonra da "vay be nasıl da istikrarlıyım nasıl da kararlıyım" zannettiren aslında odur. Koku mucizedir, farkında olun ya da olmayın belirleyiciliği yüksektir, mutlu eder, iştah açar, aşkı tetikler, sevdirir, kaçırır, coşku uyandırır, heyecanlandırır, rahatlatır, özletir, nefistir koku, bak hayvanlara kokuyla tanışırlar, sen de hayvansın... İnsanların birbirlerine aşık olmalarındaki önemli sebeplerden biridir mesela ten kokusu... Ten kokusunu sevmediğiniz biri ile feriştahı olsa yanyana olamazsınız... Bunu ben uydurmuyorum bilim söylüyor, insan geninin %3ü ki bu iyi bir rakammış, kokuları ayırt etmekle görevli imiş, üstelik bu geçen zamanla evrimleşip azalmış hali imiş, duy da inanma... Bu durumda hayatınızın aşkını kokusundan tanımanız da normal... Sigara içerken bile sigaradan tiksinmeme sebep olan şey işte buydu, koku, parmak izi kadar tek ve eşsiz güzelim (aksi mümkün değil tatlım) ten kokumu örten leş koku... Sigaranın kokusunun farkına varın ey içenler, kafayı gömün tişörtünüzün içine, derin bir nefes çekin burundan, bakın bakalım... Bu arada uyanıklara not: parfümler ten kokusunuzu baskılamaz sigara kokusunu hiç baskılamaz, hele içmeyenleri kandıramaz, bilginize arz ederim... Neticede sıkı bir savaş sonunda misler gibiyim, sabah saçlarımı koklayınca mutlu oluyorum mesela, gyisilerim mis, ellerim mis, ayaklı parfüm şişesi gibiyim ve yeni kendime bayılıyorum haliyle, bundan böyle daha güzelim, narsizme 1-2 haydiii... ;)

Sevgili tiryaki guruh, bırakma yöntemi diye de bir şey yok, inanma, para tuzaklarına hele hiç kanma, anladım ki herkesin yöntemi farklı ama ben izlediğim yolu anlatayım... Zaten kokusunu hiç sevmediğimden mütevellit mütemadiyen her konuşmada "bırakıcam, kokusunu sevmiyorum ama işte içiyorum" mantrası bıkmadan günlerce yetmedi ise aylarca, o da olmadı ise yıllarca tekrarlanır, bırakmanız önemli değil fikri yerleştirmek ve kendi kendini iyice tiksindirmek esas amaç, bırakmak istediğinize inanın, gerekirse kendinize yalan söyleyin ama asla "yok bırakamam, seviyorum içmeyi" demeyin, beyniniz bunu kayıt altına alıp koz olarak kullanır çok zekidir söyliyeyim... En çok ve severek içtiğim zamanlarda bile reddettim ben "sevmiyorum bırakıcam" demeyi sürdürdüm, öyle ki artık civar boylardan "hıhı tabi" cevabını alacak raddeye erişmişti... 40 kere söylersen olur derler, üşenme 60 - 70 - 80 - 100 oooh yandan, denemeyi sürdür, olur. Gel zaman git zaman, slim ve en hafif olanlara kadar seviyeyi indirdim fakat bunu bırakmaya alıştırma amaçlı yapmadım, avı ürkütmedim sessizce az az besledim, asla kesin bırakma günü belirleyip stres yaratmadım, avı kaçırmadım, sabırla bekledim... Ağır ağır en light olan markaya geçtim madem zehirleniyorum daha az olsun, daha az koksun dedim... Sonra artık nikotin kokmamak fikri iyice kanıma yerleşip koku burnuma hepten batıp dayanılmaz bir hal aldığında, yine çaktırmadan "yarın bırakıyorum" demeden, önce aileye yapılan ziyareti, sonra ateşli hastalığı bahane ederek içmemeye meylettim. Stres yaratmamak için ilk haftalarda kimseye söylemedim, hastayım içmiyorum dedim... Ve 2 hafta sonra artık aylarca 100 kere söylemenin ve uzak kalmanın neticesi alınmış kokusuna tahammülüm kalmamış bırakmıştım... Canım istemiyor mu istiyor, ama hemen geçiyor, hatta yaktı bir tane, tiksindim içemedim attım kendime de kızdım, her krizde telkinlerle daha da uzaklaşıyorum. Her saldırı kararımı güçlendiren cılız oklar gibi...

Ve en güzeli sevgilim döndüğünde daha sağlıklı ve mis mis boynuna sarılacak olmam, süperim değil mi, evet öyleyim...(narsizme gel ablaaa)



gelecek program: "tanrım kilo mu alıyorum?" un çaresi

9 Ocak 2011 Pazar

Googoosh - Ayrılıq

Sevgilim rakı içtim, sensiz, ilk kez, dün gece, cici ortağımın doğumgünü gecesinde, her kaldırışta bir kere de masaya vuruldu kadehin dibi, herşey çok güzeldi, eğlenceliydi, işte bu yüzden sen de olmalıydın, sensiz eksikti, içim dışıma inat saklı hüzünler içerisindeydi. Sonra motorcuların buluşmasına uğradım kısacık, herkes seni sordu, herkes çok selam söyledi. Her soruluşunda boğazım düğümlendi. Seni çok özledim...

Googoosh (Farsça: گوگوش, Gogosh ya da Gougoush olarak da yazılır. Aslı adı: Faige Ataşin (Farsça: فائقه آتشین, Azerice: Faiqə Atəşin, d. 5 Mayıs 1950 Tahran), İran pop müzik sanatçısı ve aktrisi.
Babası Saber Atashin Doğu Azerbaycan Eyaleti'nin Serab'dan Tahran'a gelmiştir.
O, 70'li yıllarda İran'ın en sevilen kadın şarkıcısıydı. Onlarca albüm çıkardı, 500'den fazla filmde oynadı. Ancak 35 yaşında ve kariyerinin zirvesindeyken, ülkesinde rejim değişti.
İran'ın yeni yönetimi, önce şarkılarını yasakladı, sonra onu, 'Resmen evli olmadan bir ilişki sürdürdüğü' için hapse attı.
Dönemin tüm sanatçıları yurtdışına kaçtı. Fakat o, bütün yaşadıklarına rağmen ülkesinde kalmayı tercih etti. Müziğe küstü, uzun ve sıkıntılı bir döneme girerek evine kapandı.
90'lı yılların başında depresyon tedavisi gördüğü bir dönemde üçüncü eşiyle tanıştı. Onun desteğiyle hayata ve müziğe geri döndü. İran'ı terk edip, Amerika'ya gitti ve 20 yıl aradan sonra yeni bir albüm çıkardı.
Onun müziğe geri dönüşü İranlılar tarafından coşkuyla karşılandı ve albüm satışları rekor kırdı.
Kısa sürede, yine zirveye çıkan, eski ününü kazanan Googosh, özellikle ülkesini terk etmek zorunda kalan İranlılar ve rejim karşıtları tarafından umudun ve özgürlüğün sembolü kabul ediliyor.

Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Googoosh

6 Ocak 2011 Perşembe

Mim dediler koştuk...

Mimlenmişim...

Mimlenmek: işaretlenmek... Ouuu ma gad, sonum geldi, kapısına çarpı çizilen masum azınlık gibiyim... Aynı renk giyinmiş insanlar arasında fosforlu giyen tek kişiyim, hocanın gözüm üstünde tehdidini savurduğu salak öğrenci gibiyim, netekim mimliyim...

Kaç yaşındasınız?

Blog yazarlarının çoğundan yaşlı olduğumu düşünecek yaştayım... 80'lerde doğmadım, 80'lerde çocuktum. Bilgisayarın adı bile yoktu etrafta, her merak ettiğini bir kutunun düğmesine basıp öğrenemezdin, sıkılınca açar ansiklopedi okurdun. Atarimiz vardı, sokakta oynamak hala popülerdi, inanmazsınız taşla kafam bile yarıldı, öylesine organiktik. Cebimize cep telefonu üniversitede girdi, o da hepimizin cebine değil, çocukken fantastik bir hayaldi cepte gezen telefon ve bu yüzden bütün gün yitip gidebilirdik. Beheey "uzay 1999" oynamış insanım ben, 2000 yılında uçan arabalar olacağına da inandım evet... Doğduğum yıllarda çok insan öldü sokaklarda ve çocukluğum boyunca "bir asker"* cumhurbaşkanıydı bu memlekette... Ben 70'li yılların son mahsulüllerinden biri olarak geldim bu dünyaya ki iyiki öyle olmuş, ne çok erken ne çok geç, teknolojide, yaşamda her konuda geçiş dönemine tanıklık edip yarı deli ve yarı farkındalığı yüksek bir nesil olarak şaşkınlığımız ve adaptasyonumuz 32 yıldır hala devam etmekte...

İsminizin son harfi ne?

Şaşkınlıktan ismimi unuttum desem...

En sevdiğiniz renk?

Böyle bir ayrım olmaz kanımca*, her rengin iyi ve kötü durduğu atmosfer, ton, ışık ve mod bulunur. Ama her daim ettiğim bir laf vardır, "kırmızı ossun 3 kuruş fazla ossun!" (bu arada kırmızı giymem) (*"kanımca" dedim hehehe)

Kilonuz kaç?

Soruları hazırlayanın nerede, ne koşullarda, ne içerek yaşadığına şaşırarak...

Ne demiş şair:

"yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırptığı kadar hafif"

Boyunuz kaç?

Başım göğe değiyor, inanmazsın... ohohoho haha!

Ailenizin kaçıncı çocuğusunuz?

Ne kadar isabetli bir soru, kamuoyu hep benim kaçıncı çocuk olduğumu merak etmiştir. Uçuşuk hanım kaçıncı çocuksunuz, sizin gibi küçük uçuşuklar doğurmak isteyenler kaçıncıda bu level'a ulaşır diye sormuştur... Ulaşamazsınız şekerim, 3-5-6 deneyin bakın olmaz.

En sevdiğiniz şarkı?

Sürekli değiştiği gibi, rakı sofrasında ayrı, şarapla ayrı, rock ayrı, blues ayrı, türkü ayrı; duygusal iken ayrı, coşarken ayrı, dün ayrı bugün ayrı... Tek bir şarkıyı sevmek yalan dostum, müziği tüm renkleri ile kucakla sev, besle... En sevdiğim şarkı yok, sevdiğim şarkılar var ve aklıma ilk gelen biri: "Nothing's gonna change my world" ama Fiona'dan....

Sizce sarışın mı esmer mi?

bu soruya bir şarkı ile karşılık verebilirim: "aklını seveyim lan ismail"....

Sigara kullanıyor musunuz?

Evet idi, bıraktım, hayır oldu... Kriz dönemindeyim bana bu soruyu yöneltmesenizdi iyiydi, şimdi 1 dk telkin molası...

Alkol kullanıyor musunuz?

Kullanırım, yaraları iyi temizliyor derler... Bazen de içerim, yaralara iyi gelsin diye...

Çayı fincanda mı içersiniz, çay bardağında mı?

İnce belli ama asıl sevdiğim yöntem kahvelerde verilen tipteki su bardaklarıdır. Keyfine doyum olmaz, hele Anadolu'nun patika yollarında bir köy kahvesinde durmuşsanız, yorgunsanız, insanlar sizi sevinçle karşılamışsa...


Öyle sanıyorum ki (cevaplarımdan sonra) bir daha kimse beni mimlemez...

3 Ocak 2011 Pazartesi

özlüyorum


Sırtında taş dolu kasalar taşıyan
ayakları betona saplanmış zaman
Hantal ve ağır, ve yaşlı, ve çirkin...
1 ay olmuş gideli,
Bitmeyen, dinmeyen, geçmeyen, susmayan 1 ay
Kalmış 5 ay, dev adımları tonlarca ağırlığı ile ezecek
Her adımı omuzlarıma basıp geçecek...
Olsan çocuklar gibi hafiflerdi,
Bir güvercinin kanat çırpışı gibi geçerdi
Olsan bir düşün,
Kaç kahvaltı yapadık birlikte,
Ne manzaralar görürdük,
Kaç adım atardık yanyana kimbilir,
Kaç film izlerdik koltukta,
Kaç kere tartışır, kaç kere barışırdık kahkahayla
Kaç ders çıkardı o tartışmalardan
Kaç yemek yapardık mufakta,
Kaç büyük içerdik yemeğin yanında,
Kaç şarap şişesi bizim için akardı kadehlere
Ne çok yaşardık 6 ayda
Ne çok biz olurduk
Emin olurduk, güvende olurduk, birbirimizin olurduk...
Maraz kapmış çocuklar gibi şimdi halimiz
Gündelikçi telefonlara tutsak
Avuçlarının içine hasret avuçlarım
Bakışların tablo olmuş gözlerimin önüne
Her yan özlem her yan aşk
Tıkanıp kaldığı yerdeyiz seslerimizin işte bak
Susup sarılmak lazımken
Manasız nakaratlara boyun eğdiğimiz ...
Yutkunamadığımız yerdeyiz sonunda
Hiç birşey olmamış gibi yaparak
Boğazda düğümlenen sahte neşeler içindeyiz
İçimden bir şeyler kopup kanıyor
Uzaklaşmandan korkuyorum, uzaklaşmaktan korkuyorum
Korktuğumu ne sana ne bana söylemiyorum
O korkuyla tirtir titriyorum
Tıkanıp kaldığında sesin telefonun ucunda
Geçen ve geçecek zamana düşman kesiliyorum
Pijamaların hala aynı yerde biliyor musun?
Alıp yıkamaya kıyamıyorum...
Uzanıp kokluyorum yalvararak zamana
"bari kokusunu bırak bana"
Bu ayrılık can yakıyor
Yandıkça daha çok sana geliyorum
Yandıkça daha çok sen...
Her gece alev alıyor şehirde bir yerler
Göz yaşlarımla yetişiyorum...


sevgilerle....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...