26 Aralık 2010 Pazar

mektup

Sevgilim,


Az önce eve döndüm, takside pencereden gördüm, sensiz İstanbul hala aynı, ıssız ve terkedilmiş... Sıradan bir gün olsaydı seni arar haberini verirdim gelişimin, üstelik sevinçle, özlemle, hem belki karşılardın beni sarılırdık sımsıkı... Sarılmak ne güzeldi birbirimize değil mi, düşünsene sarılmışız... Ulaşılması kolayken, yakınken, sıradanken nereden bilebilirdik kıymetini. Lakin yoksun işte, açık ve net olarak, bu yüzden ben bomboş soğuk bir evin koridorunda yürüdüm az önce, sana değilse dönüşüm, İstanbul'a dönmüşüm dönmemişim kime umurunda, dönmüşüm işte neticede...


Yanımda yoksun sevgilim, yokluğun incitiyor beni, tartaklıyor, itiyor, herşey ona ortak olmuş bana zehir geliyor ve ben bu zalim yokluğa tutunuyorum sımsıkı, o varsa sen varsın çünkü, o acıtıyorsa sen dermansın, o üşütürse sen ısıtırsın, bu yüzden varlığının kanıtı yokluğuna bile gönüllü razıyım... Çok şeyler öğrendim ondan, yüzünü görmeyi öğrendim mesela gözlerim kapalıyken, kokunu burnum ezberine aldı artık ne zaman istersem buram buram, hani papatyanın kokusunu bilirsin ya onun gibi... Ve ellerim geceleri elini tutuyor uyurken, yokluğun hayallerime karışamıyor ki, sonra dönüp sarılıyorum, bakıyorum sana, uyuyorsun bildiğim gibi, tanıdık, sıcak, güvenli... Görüyorum seni...

Yalnızlığım gelip boğazıma keskin bir bıçak dayadığında açıyorum perdeyi, bakıyorum binalar arasından gökyüzüne aynı yıldızlara sen de bakıyorsun değil mi? Ben az önce geldim, geldim ama seni arayamadım ya daha bir yalnızım, kocaman evde bir kedi bir ben varım. Sonra fark ettim kii gideli sandığım kadar çok olmalmış, mesela baktım sokaktaki hamile kedi hala doğurmamış, salyangoz fırfır tutunduğu aynı yerde uykuda, hani pencerenin kenarında, saçlarım bile uzamamış. Herşey bildiğin gibi sevgilim, sadece eskisi kadar çok gülmüyorum. Hani pek ağlamadığımı söylemiştin ya, galiba gittiğinden beri fazlasıyla ağlıyorum. Gülüşlerim biraz "ayıp olmasın"cı, biraz numaracı olsa da endişelenme iyi idare ediyorum, biliyosun ben hayatı kıymıklarına rağmen seviyorum...


Şimdi gidip yanına uzanıyorum, sana bakıyorum, hastasın üşüme diye üstünü örtüyorum... Elini tutarak uyuyorum...

Seni seviyorum diyorum, fısıldıyorum... Uyanma sen, kıyamam sana...


ek: bunu yazmamın hemen ardından, şaşırtıcı derecede ani biçimde ateşler içinde hastalanıp hastelere düştüm ki, sanırım son günlerde kendimi iyi hissederek yazdığım son yazıydı...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...