29 Aralık 2010 Çarşamba

Öyle bir gün

Akşam tesisat problemini görmeye gelen ev sahibim, içeri girdiğinde koridorda dünya umrunda değil gibi kendini yalamakla meşgul oğlum Pati'ye dönüp, "şşt, naber lan, hiç merhaba demek yok" dedi... İçimden çok güldüm, içimden ama, çok derinden...

Sabah 9:05 sularında çalan telefonumu elime aldığımda gördüğüm isim, günün güzel dakikalarının işte bu kadarcık olduğunun habercisiydi. 5 dk geç kalmamdan mütevellit, telefonda çığırıp dövünen lanetlenmiş patronum, neredesin seeeen derken, ofisin kapısının önündeydim. Neyseki bir gün önce raporlu hastaydım da "kem küm ıg mıg, Saykokiller hanım eczanedeydim iğne oldum" dedim ki "eczaneler 8.00'de açılıyooooooor" feryadı ile çarçabuk "emret sultanım" moduna girdim... Evet doğru hayatım hiç kolay değil, hatta epey zor... Ah erkekler emin olun, dırdırcı bir kadınla evli olmanın ne demek olduğunu sizden bile iyi bilirim....

Cici toktor arkadaşımla yılbaşı programı konuştuk, daha önce de çağırıldığım yemekli ev partisi, ardından Nişantaşı sokaklarında ya da tekrar evde içerek, göbecik atarak, dağıtarak ve dağılarak yeniyıla girme fikrine nayır nolamaz dedim gitti bile... Elimde kadehle ritme ayak uydurmayı reddettim diyorum, anlıyor musun? Lakin sevgilisi askerde fayansları sayarken akıl fikir ve vicdan sahibi, üstelik aşık biri olarak (kendimizi yeterince övdüysek söze dönelim) şarap içip, gerdan kırarak "yuppiii yeni yıl" diyerek kutlama yapmam canımı acıtırdı sanki... Hastayım, yastayım diyerek kıvırıp, kudurmasız, sakin, çoluklu çocuklu bir aile ortamında çekirdek çitleyip, tv izleyerek yeni yıla girmeye ve asker samur otoko aradığında ona moral vermeye karar verdim gitti... Yılbaşı dediğin yılda bir, ömürde bir değil hoş, askerlik dediğin ömürde bir, olsun bu kadar, ölecek değiliz ya hatta belki güçleniriz ;)...

Şimdi fark ettim, reklamların geneli değil, şu Nar reklamı başlayınca içime afakanlar basıyor. Her akşam en az beş kere, S. Ortaç denen adamın berbat müziği her kanalda bangır bangır, sesini duymak yetmiyor, yüzünü görmek işkencesi cabası, bir de dans ediyor, bunu bana yapan reklamcıların diplomaları bir bir toplatılsın. Çaldığı mekanlara girmeyen, severek dinleyenleri sevmeyen, çıktığı kanalı kapatan, adını anmayan, ansa da kısa kesen ben, her gün her kanalda bu işkenceyi görmek için nasıl bir günah işledim, bu nasıl bir çiledir, artık alacağım varsa bile almam o aboneliği... O İnşaat firması sahibini 10 kere tercih ederim, hiç değilse durum sempatik idi.

Gelelim günün şahane olayına, düşün hayattan soğumama ramak kalmış, patronumun sesi nasıl tınlarsa tınlasın aslında bir insana ait olduğunu kendime telkin ediyorum, ateşim çıkmış, yüzüm düşmüş ki tam o karanlık esnada cici ortağım aradı, hani kurulması ihtimalini bile sevdiğim işin tek ortağı... Dedi kızım uçuşuk iş görüşmemiz var, teklif var, dedim "yihuuu!" çığlık kıyamet... Haydi hayırlısı, kendi işimizi kurma konusundaki aşamaları daha önce buralarda bir yerlerde yazmıştım o haleti ruhiye aynı gazla sadece hayallere tutunarak devam... Haftaya gidip ak koyun kara koyunlardan birine bakalım, olmazsa başkasını bulalım n'apalım. O zamana kadar kendi işimizi kurmaya şukkadarcık kalmış olduğunu düşünüp mutlu olalım, yaşasın...


İyi geceler bize,

uzaklardan benimle aynı gökyüzüne bakan Otoko için:

"senden önce hiç bir şeyin kıymetini bilmeden"
"senden önce hiç kimseyi böylesine sevmeden"

"bir tanem söyle canım, ne istersen iste benden"

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...