10 Aralık 2008 Çarşamba

"es"


Söylenmemiş sözler vardır. Bir insan ne kadar söylenmemiş söz biriktirebilir, ne kadar biriktirmesi normal ne kadarı anormaldir... Kimine göre korkak, kimine göre nazik, kimine göre cesurdur bu gizemli koleksiyoncular. Kimileri ise bilir susulan her sözle kaç fırtına diner. Biriktirmek caiz midir, yoksa söylenmemişse bir söz, söz olmaktan mı cayar?

Özellikle öğrencilik yıllarımda yaptığım hiç de fena sayılmayacak pot kırma kariyerimi saymazsak, hiç bir zaman geveze ya da patavatsız olmadım, olduğum anlarım olmuştur her normal insan kadar, ama çok utanmışımdır sonrasında. Fakat keyfim de yerindeyse konuşmaya her zaman bayılarak neşe içinde atladım. Bu bünyede bir şahsiyet olarak söylenmemiş söz koleksiyoncularının o az detaylı, çok susmalı bana göre daha özgür olan dünyalarına imrene imrene, günün birinde karar verdim ben de hayatta bazı şeylere daha sık "es" vermeye ve söylenmemiş daha çok söz biriktirmeye. Benim biriktiricilik içine atmak sanılmasın, es geçmek diyelim biz buna. Sözcüklere bir sus verip, tutup çekip pencereden atmak gibi bir şey... Epey sonra gidip camdan attığım sözleri alıyorum. Önce bakıyorum bir kısmı pencereden fırlatılmanın şiddeti ile uçmuş gitmiş, kimi asi tip özgürüz diye naralar atarak ayaklanmış kaçmış, geri kalanlar da bana yetiyor da artıyor zaten, "düşün önüme gidiyoruz söz bozuntuları sunum yapıcaz" diyorum... Yine de sus ve sözlerini pencereden at işinde ilk 5e girecek kadar başarılı sayılmam sanıyorum...

Sözlerimle sustukça bir sürü gereksiz kelimeyi özgürlüğüne kavuşturuyorum, bir gün yolda yürürken uçup gidenler ve ayaklanıp kaçan asilerle selamlaşacağımı biliyorum, " aa bu benim sözüm" "aa bu ne zamandır hatırlamadığımdı" içimde bir yerde değiller, hepsi özgür, kimseler görmeden duymadan önce yarattım sonra saldım onları, pencereden aşağı... Sustukça gördüklerim de arttı, gözden kaçırdıklarım başkaları konuşurken yakaladıklarıma dönüştü. Öyle anlar olduki sustukça ve dinledikçe, dili döndürmenin ve kelimelerden ibaret sesler çıkarmanın manasızlığı daha da bir aklıma düştü. Konuşup o acayip seslerden oluşan, kimbilir kimlerin, kimbilir hangi uçmuş geçmiş zamanda anlam yüklediği bilmem kaç heceli kelimeleri kullanmanın manasız yanı su yüzüne çıktı: Ben koymadım ki kafamda elini kolunu sallayıp gezen ne idüğü belirsiz şeyin adını, -mış'lı geçmiş zamanda çok uzaklarda bir başkası olmalı. Benim düşüncelerimin bir kelimesi, hadi bilemedin kelimelerden oluşan bir cümlesi var mı acaba ki dile getirip güya kendimi ifade etmenin tatminiyle ortalıkta dolaşıcam. Bir de "anlamadın sen beni" diye diye feryat figan yırtınıcam. En güzeli, hemen şimdi bir "es"...

09.04.2008

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...